EDİRNE UZUNKÖPRÜ İLÇE MİLLÎ EĞİTİM MÜDÜRLÜĞÜ

TEV Orhan Çetin Fen Lisesi´nden Türkiye Birincisi

TEV Orhan Çetin Fen Lisesi´nden Türkiye Birincisi
TEV Orhan Çetin Fen Lisesi´nden Türkiye Birincisi

İlçemiz TEV Orhan Çetin Fen Lisesi Öğrencilerinden Enver Can ÖZER;

Attila İLHAN 7. Liseli Gençler Kompozisyon Yarışmasında Türkiye Birincisi oldu. Öğrencilerimizi ve bu başarıda katkıları bulunanları tebrik ediyoruz.

 

 

Enver Can ÖZER´in 1.lik kompozisyonu:  Enerjiyi Maddeyi, Madde Hayatı, Hayat İse Zekâyı Üretti. Peki Ya Zekâ Neyi Üretecek?


ENERJİ MADDEYİ, MADDE HAYATI, HAYAT İSE ZEKÂYI ÜRETTİ. PEKİ YA ZEKÂ NEYİ ÜRETECEK?      

 Özellikle 1800’lü yıllardan itibaren bilimsel gelişmeler müthiş bir hızla artmaya başlamış ve bugünkü durumuna gelmiştir. Kökleri 1800’lere dayanan bilimsel keşiflerin çoğu, çeşitli bilim insanları tarafından üzerlerine konarak devam etmiştir. Yine bu gelişmeler ışığında doğup büyüyen birçok bilim dalı türemiştir. Bu bilim dallarının yanında varlığını binlerce yıldır devam ettirmekte olan ama bahsettiğimiz yıllarda sistematik bir hale gelen ve onlarca dala ayrılan bilim dalları da vardır. Ki bu bilim dallarını bilim binasının temelleri olarak kabul edebiliriz. Tıp, matematik, fizik veya felsefe gibi… 
     Bu dallardan matematik -üzerinden devam edecek olursak, matematik son 200 yıl içerisinde deyim yerindeyse bir eşik atlayıp makineleşmiştir. Başka bir deyişle matematik kendine bir hizmetçi yaratıp, önceleri uzun zaman ve uğraş isteyen işlerini ona yaptırmaya başlamıştır. 
     Kökleri 1600lerin başlarına dayanan hesap makineleri zaman içerisinde, kişilerin ihtiyaçları doğrultusunda evrilerek ilkel bilgisayarları oluşturdular. Bu bilgisayarlar programlanabilir olmadıkları açısından bugün bilinen bilgisayar tanımından farklıdırlar. Bu programlanabilme veya kurulabilme işinin ilk izleri 1801 yılında Joseph Jacquard’ın dokuma tezgâhındaki işlemi sistemleştirmek adına tasarladığı delikli kartlardır. İlk tam anlamıyla kurulabilir makine ise 1837 yılında Charles Babbage’in kavramsallaştırıp tasarladığı fakat ekonomik nedenlerden dolayı gerçekleştiremediği “analitik makine”sidir. Ancak tüm bunlara rağmen bildiğimiz anlamda bilgisayarların, yani sayısal elektronik bilgisayarların, ortaya çıkmak için 1937 yılını yani elektronik devrelerin bulunmasını beklemeleri gerekecektir. 
     Elektronik devrelere itaat eden basit makineler… 
     Sayısal elektronik bilgisayarlar piyasaya sürülmelerinden sonra hızla geliştiler. 1980’li yıllara geldiğimizde birçok Avrupa ülkesinde ve ABD’de bilgisayarlar günlük hayatın bir parçası olmaya başlamışlardı bile. 1990’lı yıllarda ise internetin de gelişimi ile alışılmış birer aygıt olarak evlerdeki yerlerini aldılar. Bilgisayarların bu denli yaygınlaşmasının en önemli sebeplerinden biri de “kişisel bilgisayar” modeli ile bilgisayarı popüler hale getiren Microsoft, Apple ve IBM gibi şirketlerdir. Bunun yanı sıra ilham bakımından bilgisayarların atası kabul edebileceğimiz bir kavram vardır. Yapay zekâ. 
     Zekâyı karmaşık düşünebilme veya düşündüğünün üzerine düşünebilme olarak iki seviyeli ve en basit şekilde tanımlayabiliriz. Bu tanıma göre dünya üzerinde zekâ kavramı sadece insana has bir kavram değildir. Yani hayvanlar da insanın ki kadar olmasa bile zekidirler. İkisini ayıran şey ise karmaşıklıktır. Bizim beynimiz sivrisineğin beyninden çok daha karmaşıktır. Ama esasında aynı ilkeyle iş görür. İkisinde de sinapslar ve bağlantılar vardır ama insan beyni sivrisineğinkiyle kıyaslanamayacak kadar karmaşıktır. Peki ya hayat? Alanı olduğu hasebiyle, eğer bir biyoloğa hayatın ne olduğunu sorarsak bize aşağı yukarı şöyle şu tanımı yapar: Hayat, karbon atomuna dayalı karmaşık işlemler dizisidir. En sıra dışı biyolog bile burada önem taşıyan kısmın karbon atomu olduğunu kabul edecektir. Bildiğimiz tüm canlı varlıkların karbon atomu esaslı olduğu doğrudur ama bu hayatın tam olarak tamamlayıcı bir öğesi değildir.-Hatta bazı biyokimyacılar ilk canlı türlerinin karbon atomundan değil de kristallerden oluştuğunu savunurlar.-Atomlar sadece hayatı mümkün kılan malzemelerdir. X atomu ya da y atomu farketmez. Beni ben yapan şey bir bilgi yapısı, bir taslaktır. Bir atomu alıp yerine diğerini koyabiliriz ama bilgi korunduğu, yapı sağlam kaldığı sürece ben, ben olmaya devam ederim. Fenerbahçe futbol takımının tüm oyuncularını değiştirsek de Fenerbahçe, Fenerbahçe olmaya devam eder. Onu takım yapan şu veya bu oyuncu değil bir kavramdır,semantikler ve bilgi yapısıdır. Atomlar benim kimliğimi belirleyen ve organlarımın çalışmasını sağlayan bilgi yapısını işler kıldığı müddetçe yaşam var olur. 
     Eğer yaşamı mümkün kılan şey, yani taslak ve semantikler, çevresindeki dünya ile etkileşerek gelişen bir bilgi yapısı ise o zaman bizlerin de bir tür bilgisayar programı olduğumuzu söylemek mümkündür. Evet, bizler son derece karmaşık ileri bilgisayarlarız. 
     Peki bu bilgisayarda hangi program yüklü? 
     Genlerimizin hayatını devam ettirmesi. Bazı biyologlar insanı böyle tarif ediyor, körü körüne genlerinin hayatta kalmasını sağlamaya programlanmış bir tür robot. Bunları duymak biraz rahatsız edici olabilir ama bizler buyuz: Genlerimizi korumaya programlanmış bilgisayarlar. 
     Bu tanımalara göre bilgisayarlar da canlı varlıklardır. Karbon atomuna dayalı olmayan canlı varlıklar. Bunun kulağa çok uçuk gelmesinin sebebi bilgisayarın önceden belirlenmiş bir programa ve etki tepki prensibine bağlı hareket ettiği düşüncesidir ki bu doğrudur. Peki ya Pavlov’un köpeği?  O da programlı etki tepki değil midir?  Ya da bir solucan, bir bitki ya da bir karınca? 
     Şöyle ki: Eğer bir solucanı iten, çeken, korkutan, motive eden vb. şeyleri, yani programını bilseydik onun davranışlarını tahmin edebilirdik. Solucanlar bize göre nispeten basit programlara sahiptirler. X olursa A, Y olursa B şeklinde tepki verirler. Tıpkı yarattığımız makineler gibi. 
     Çekirgelerin doğal, bilgisayarların ise yapay makineler olduğu yanılgısına gelince ise bu, insanoğlunun varlığı yapay ve suni olarak ayırmasının sonucudur. Bizler doğaya insan merkezli bakarız. Mesela bir kuş yuvası yapay mıdır doğal mıdır? İnsan yapmadığına göre tabii ki doğaldır. Bizler yapay şeylerin insan tarafından yapıldığını ve doğal şeylerin de doğaya, bitkilere ve hayvanlara ait olduğunu söyleriz.  Bu durumda insan da -tıpkı kuş gibi- doğal bir varlıksa onun yaptığı her şey de doğaldır. İnsanın yarattığı şeyin suni olduğu yalnızca biz insanların söylediği bir şeydir ve gerçekte kuşun veya karıncanın yaptığı kadar doğaldır. Bu nedenle bilgisayarlar da -tıpkı bir yuva gibi- doğal bir hayvan tarafından yapıldığı için doğaldırlar. Ve akıllıdırlar da. Yani sincaplar, çekirgeler ve bilgisayarlar da akıllıdırlar ama insan aklına sahip değildirler desek daha doğru olur. Bu noktada bilgisayarlara gelince yüz yıl içerisinde bizim kadar ya da bizden daha akıllı olup olamayacaklarını bilemeyiz. İşin ilginç yanı duygu, bilinç ve irade belli bir zekâ seviyesine gelindiğinde ortaya çıkar. Fakat bilincin ortaya çıkabilmesi için insan zekâsına sahip olması gerekmez. Örneğin bir köpeğin duyguları ve bilinci vardır. Köpekler insanlardan çok daha az zeki olmalarına rağmen bir köpeğin sahibine onun duyguları olup olmadığını sorarsak bize hiç düşünmeden evet diyecektir. Duygular ve bilinç belli seviyede bir düşünce karmaşıklığına sahip olunduğu zaman ortaya çıkan mekanizmalardır. Bu meseleyi düşünmeyen pek çok kişinin bunlara inanması biraz zordur. Bilinçli makineler düşüncesi çoğu ölümlüyü korkutur. Yine de bu konuyu inceleyen bilim insanlarının çoğu böylesine simüle bir zekânın bilinç sahibi olmasını mümkün gözüyle bakmaktadır. İşin aslı bilgisayarlar zaten akıllıdırlar. Örneğin bir karafatmadan daha akıllıdırlar. İnsanlar kadar olmasalar da bir karafatmadan daha akıllıdırlar. İnsan beyni ile karafatmanın beynini ayıran şey karmaşıklıktır. Peki beyin nedir? Beyin, tıpkı elektronik devre gibi çalışan organik bir kütledir. Kablolar yerine nöronlara sahiptir, çipler yerine beyin maddesi bulunur, ama sistemde birebir aynıdır. Beyin hücreleri kollara belli bir düzende elektrik sinyalleri gönderir ve bunu önceden belirlenmiş bir elektrik akımı taslağına göre yapmaktadır. Farklı bir taslak, farklı sinyallerin gönderilmesine neden olur. Tıpkı bilgisayar gibi. Demek istediğim bir bilgisayarın beynini bugün olduğundan çok daha karmaşık yapabilirsek onların bizim seviyemize çıkmalarını sağlayabilriz. Teoride bunun onunde bir engel yok. Zaten hesaplama hızında bilgisayarlar insanları çoktan geçtiler. 
     Ve, Madde enerji formuna dönmeye devam ettikçe sona yaklaşıldığında geriye sadece radyasyon kalacak. Evren ölecekse hayatın amacı nedir?   
     Son antropik ilke evrenin hayatı var edecek şekilde tasarlandığını söyler. Ama herhangi bir yaşamı değil: Zeki yaşamı. Ve bir defa ortaya çıktı mı bir daha yok olmayacak zeki yaşamı. 
     Dünyanın yok olması kaçınılmazdır. Bu durumda dünyayı terk etmek zorunda kalacağız. Dünyanın geleceği yok, yok olacak. İlk safha zaten başladı: Yapay zekanın yaratılması. Medeniyetimiz hala emekleme çağında olmasına rağmen günün birinde bizim zekâmıza rakip bir zekâ geliştirebiliriz. Mevcut gelişmeler bunun yüzyıl ya da daha az bir sürede gerçekleşeceğini gösteriyor. Mühendisler bizim bunu başarmakla kalmayıp bir de “evrensel üreticiler” olan robotlar da geliştirebileceğimizi söylüyorlar. Evrensel üreticiler her şeyi yapabilen cihazlardır. Artık bilim insanları böyle bir makinenin mümkün olduğunu söylemekteler. Matematikçi von Neumann bunların nasıl yapılabileceklerini zaten gösterdi ve NASA birkaç on yıl içinde yapıma başlamanın mümkün olabileceğini söylüyor. Yeterli mali destek olması şartıyla tabii. Eğer durum buysa zekânın doğduğu yeri terk etmekten başka şansı yok. Bunu mümkün kılacak araçlar da evrensel üreticiler ve bilgisayarlardır. Onlara bulabildikleri en yakın güneş sistemlerine yerleşme ve yeni evrensel üreticiler üretme talimatı verilecek, ki ürettikleri de diğer yıldızlara gönderilebilsin.(Enerji yıldızlardan alınmak zorunda değildir, atomun çekirdeğindeki baskın de kuvvet kullanılabilir). Alpha Centauri gibi yakın yıldızlardan başlanıp sonraki aşamada Tau Ceti, Procyon ve Sirius gibi diğerleriyle devam edilecek. Tek yapmamız gereken beş ya da altı tane evrensel üretici üretmek. İlk medeniyet bir felaket yüzünden ortadan kalksa dahi bunu medeniyet, evrensel üreticiler ve onların koloni kurma programları sayesinde otomatik olarak tüm galaksiye yayılmaya devam edecek.

     Zekâ nanoteknoloji kullanılarak en küçük çiplere sığabilir. Tek farkı artık mevcut donanım vücut yerine bir çip olacaktır. Ama zaten daha yakından bakarsak hayatı mümkün kılanın da donanım değil yazılım olduğunu görürüz.

Mareşal Fevzi Çakmak Mahallesi Arif Yayalar Sokak No 19 Uzunköprü / EDİRNE - (284) 513 11 70 / (284) 513 29 76

MEB © - Tüm Hakları Saklıdır. Gizlilik, Kullanım ve Telif Hakları bildiriminde belirtilen kurallar çerçevesinde hizmet sunulmaktadır.